Bir kedinin ölümü

Bugün, hayatımda üçüncü kere bir kedinin ölümünü seyrettim. Bu belki üzerinde konuşulacak en güzel konu değil. Ama bu konuşulacak gerçek bir konu. Hayatta bir iki aylık tecrübesi olan, bir kiloluk bir yaratığın, etrafında anlayamadığı, kavrayamadığı hızlarda koşan binlerce kiloluk metal yığınları görüp korkarak kaçması önemli bir konu. Birinciden, ikinciden, üçüncüden kurtulup, arka ayaklarını dördüncüye, daha ne olduğunu anlayamadan debelenirken kalanını beşinciye kaptırması acıklı bir konu.

Acıyı, neyseki çok kısa bir süre, çeken güzel mavi beyaz bebiş bir evde sevilip şımartılabilirdi. Onun yerine Salı Pazarı’nın önündeki yolda bir lekecik halinde yatıyor, sabaha o da kalmayacak.

“Ölen insanlar varken bir kediye sıra gelir mi” diyenler olacak. Hatta hangilerinizin böyle düşüneceğini isim isim biliyorum. İki aylık bir kedinin masumiyeti ve göz önündeki ölümüne üzülmeyen biri, ölümü duyulduğunda ilk soru “bizden mi, onlardan mı” olan ortamda bir insana zaten üzülmez, merak etmeyin…

Negatif enerji, pozitif enerji temelinde bu yazdıklarımı görmemek isteyenler olacak. Enerjinin cinsi, gerçeği değiştirmiyor, bu sabah minik, masum bir can vardı, bu akşam o minik can yok.

Biri bencilce, iki sebeple buraya yazıyorum. Birilerinin o bebişin ölümünü hatırlaması, en azından ölümünün ardından hayatında görmediği kıymeti, sevgiyi ona göstermesi lazım. Bu birincisi. Ayrıca, ne kadar alışık da olsam bu tür yüklere, birileriyle paylaşmalıydım. Bu da bencilce olanı.

Bir cenazenin ardından

Facebook’ta benimle ilgili timeline metrikleri yeterince yüksek olanlarınızın gözden kaçırmak mümkün olmayacak şekilde bildiği üzere, Osman Darcan eski bir hocam ve kaybına üzüldüğüm bir insandı. Facebook arkadaş çevremle RL arkadaş çevremin ortak kesişim kümesinde de ciddi oranda mevcut Boğaziçi’nden arkadaş ve hocalarımın bildiği üzere ise kendisiyle hemen hemen hiç anlaşamazdık.

Hiç anlaşamayan insanlar olarak, garip şekilde, çoğu hocamdan daha fazla miktarda ders dışı konuda beraber çalışmamız gerekti. Ben ona zor bulunur referans dökümanları sağladım, CPU time rezerve ettim. O bana garip garip problemler buldu uğraşayım da nasılsa geçeceğim dersin biraz da faydasını göreyim diye… Ama anlaşamazdık işte yapacak bir şey yoktu…

Artık ise yapacak hiç bir şey kalmadı. Ben sevdiği o kadar insanı kaybetmiş biri olarak öğrendiğim ama görünen o ki anlamadığım şeyi Osman sayesinde anladım. Bir gün bir mesaj geliyor, bir telefon çalıyor, gazetede bir haber görüyorsun ve….

Daha ötesi var, caminin avlusunda, benzer, bir noktada özdeş, çoğu birbirini hayal meyal tanıyan ya da tanımayan insanlar olarak bir araya gelmiş bir topluluk vardı. Her zaman öyle olur zaten. Ama bu seferki kitle, diğer gördüğüm pek çok cenazeye göre bana daha çok benzeyen insanlardan oluşuyordu. Bunu nasıl ifade edeceğimi bilemediğim için bu yazıyı bu kadar beklettim, ama; Belli ki, camiyle pek de ilgimiz yoktu, fakat Osman için oradaydık. Üstelik açıkçası hepimiz de Osman’ın o anda bizimle pek ilgilenmediğini bilecek kadar da büyümüştük, ona rağmen Osman için oradaydık.

Ben cenazenin sonunu beklemeden kaçtım. Çok genel olarak ifade etmek gerekirse; Neden çok uzun süredir camilerden uzak durduğumu Cuma vesilesiyle mahalleye yayınlanan vaazı dinlerken hatırladım diyelim… Bu da bir başka yağmurlu günün hikayesi olur herhalde…

How do I read BIND source code?

Assuming that BIND is the DNS server software that was from UCB/Vixie and now from ISC;

Do not do that. There is only a handful reasons that might require you to read and understand BIND and modify it in order to make it work in a way which is not already implemented within the software. Also you probably would need to work in an ISP to implement such modifications in RL conditions.

In order to elaborate;
I was working in a given year at a given ISP. That ISP was in need of a (legitimate mind you) modification in resolver responses for a well defined and dynamically changing subset of its users. I have managed that project and wrote BIND part of it. Project was three part, user database and RADIUS, a L7 switching system and a dedicated BIND server. After spending some months and completing project, by modifying the source code to do what I wanted, I have realised that by using an obscure and not well documented (almost not documented at all) subset of configuration parameters for root servers it was possible to perform what was needed, so we released a V2 for that project, with its own root(s).

Long story short;
If you know what you need, you can do it with Bind just in the configuration.

If above paragraph is not meaningful for you, reading the code would not help much. BIND is a very specific, and special purpose server, it is not (for example) like Apache, which is also very specific in what it does but general purpose in deployment.

If you want to modify DNS traffic in and around your network, well, do not..

Yazılacaklar, yazılmayacaklar

Anlatacaklar birikince genelde başına ekşidiğim, sonra da ekşidiğim başını ağrıttığım insanlar koşturmada bugünlerde. Bir kısmı inanarak, bir kısmı tatil aşkıyla, bir kısmı görev bilincinde, bir kısmı da zamanında yedikleri naneleri temizlemek uğruna bayram çocukları oldular. Görseler benim sakin sakin otururken gördüklerimi bu kadar acele ederler mi bilmiyorum, Istanbul’u terk eden trafiğe katılmak için. Istanbul’u terk etmek için doğru zaman ve gerekçe çok tabii.

Bu sabah farkına vardım ki, kendi sevgim için olduğu kadar; Evli olduğu yıllar boyunca, bütün özlemine karşın kedi besleyememiş babama vekâleten de bu yaratıkları hayatıma sokuyorum. Bu yüzden Çıt çıt’a her baktığımda babam aklıma geliyor, iri yarı sarmanları seven, dişlenip tırmalanmaya hiç kızmayan… Muhtemelen Çıt çıt babamın kedi zevkine göre çok lapacı kalıyor, ama bunu hiç bilemeyeceğiz. Mıncıklanacak kedi zevkineyse tam uyduğunu sanıyorum, ne yazık ki bunu da bilemeyeceğiz. Hayatta olsalar bu bayram bana ziyarete gelmesi gerekecekti annemin, babamın. Çıt çıt’a günde üç kere ilaç verip bir de ekstra hizmetlerini görürken beyimin, arabaya atıp bizimkilere el öpmeye götüremezdim.

Kimseye bayram nasihati verecek halim yok, ama sadece birileri gittikten sonra öğrenilen bir şeyi, şanslı oldukları için bilmeyenler var… Bodrum’daki tatil köyleri hep orada, gidenler ise bir kere gittiler mi bir daha konuşma şansı kalmıyor.

Why do developers always exaggerate their skills in CV?

“Always” is a dangerous word in CS, do not you think?

For CVs, if I see an impossible/implausible/cooked scenario; Several different types of languages in a short and/or simple career, incompatible areas of expertise, more buzzwords than necessary, any mention of “fullstack development”, and such, that CV flies to the garbage bin, if I have time, in plane form, if not just as a basketball.

Most people forget that CVs read two times at minimum, three if you are lucky. HR (first reader) and upper manager (last reader) does not know anything about the actual content, not just for programming, any engineering position or even sales or accounting. It is possible to fool HR screening with buzzwords and garbage about PL-1 and JS development you did last year. Actual manager OTOH, would just hate you for wasting time, less if s/he can catch your BS in reading, more if it become obvious in the second interview.

. TR MOL