Beni “düşündürmeyi beceren” insanları seviyorum. Ne yazık ki çok sayıda değiller, dolayısıyla kıymetliler. Bunlardan biriyle yıllar önce yaptığımız bir konuşma sonrası sağladığım, sağlamak durumda kaldığım ilerlemenin bir benzeri olmayacak sanırım, daha uzunca bir süre. Belki bu bir fikir verir: Ölümü anlayacak yaşta olmak
“Ölümü düşünmek” ve tabii “ölümü anlamak” kültürümüzün doğal bir parçası. Bunu söylerken ölümü sevmekten söz etmiyorum, o da kısmen kendini gösteriyor zaman zaman, gerçi. Benim düşündüğüm daha çok ölümü doğal akışın bir parçası olarak kabullenmek. Sanırım toplum belli bir yaşa erişince ölümü daha doğal görmeye başlıyor. Bunun aksine yaklaşımı henüz bezle dolaşacak yaştaki toplumlarda, mesela Amerika’da kolayca görmek mümkün.
Bugün, dün olmuş aslında, hemşireler günü v.s. derken aklım annemdeydi zaten. Bunun üzerine bazı ufak dokunuşlar gelince hayatı ve ölümü epey bir düşündüm. Zaten ortam da uygun, ister veba, ister taun ya da ister pandemi diye adlandırın garip bir şeyin ortasında yaşıyoruz.
Bu kısa bir not olacak, karşılığı verilemeyecek borçları, bir daha gelmeyecek günleri, hayatın doğallığını hatırladığım…