Ölümü anlayacak yaşta olmak

Bugün, bu ay aslında, kötü bir zaman dilimi. Sabah bir sürü hayat dersini arka arkaya alırken, sevdiğim biri bana “Daha ölümü anlayacak yaşta değilim” dedi. Gün dolmadan borçlu çıktım, sayesinde.

Ölümü anlayacak yaş var mı bilmiyorum. Ya da ölümü kabullenmek nasıl bir şey emin değilim. Annem, göreve ilk başladığında doğumhane hemşiresiymiş. Ben bunu “mutlu” bir iş sanıyordum, yaşım ve aklım elvermezken. Bir gün, hem de ilk nöbetinde, çok huzursuz bir bebeği uyutmak için kucağında gezdirirken öğrenmiş, doğumhanede çalışmanın mutlu bir iş olmayabileceğini. Ben de, o bana bu konuyu anlattığında öğrenmiştim, annemin tanıdığım en güçlü insan olduğunu. İlk nöbeti olduğuna göre 20 yaşında olmalı.

Ölüm kimi için ödül, kimi için ceza. Ben bir tek şeyden eminim, geri dönen, vazgeçen, “şaka yaptım” diyen olmadı daha. Ben, Istanbul’da patlayan musluğu tamire, İzmit’ten babasını çağıran biri olarak öğrendim bu kesinliği. Cenaze ile ilgili soracak şeylerim vardı, ama, elimi attığım telefonu açacak babam yoktu. Musluk tamir edemeyen oğlunun, arabadan dün gece düşen parçayı bugün kendi başına yerine taktığını göremedi babam. Bunu bana ölümüyle öğretti, muhtemelen böyle olacağını da biliyor ama anlatmıyordu. Dolayısıyla ölüm karşısındaki çaresizliğimizi ben 28 yaşında öğrendim. Daha bir sürü şeyi kısa sürede öğrenmek zorunda kaldım; Dost, arkadaş, duruma göre akraba dediğin insanların bir kısmının ortadan kaybolduğunu, aklına gelmeyecek insanların düştüğün yerden elini tutup kaldırdığını, belediyenin en iyi çalışan hizmetinin cenaze işleri olduğunu, mahkeme duvarının ne demek olduğunu, bir sürü şeyi babam gidişiyle öğretti bana. Çoğunu 29 olmadan öğrenmiştim.

Ama ölüm nedir biliyor muyum? Çok şüpheliyim bundan. Ağlarken kendimize ağlıyoruz sonuçta; Bir daha göremeyeceğiz diye, bir kere daha o ağır kebapları yesek de bu sefer ben ısmarlasam diye, benden çok meyve seven bir insan olabileceğine örnekti diye, bana bir gram art niyet beslemeden abilik yapacak kim kaldı diye. Kendimize ağlıyoruz, Enver abi gittiği yerden bize gülerken. Ben öğrendiysem de unutmak istiyorum, ölümün ne olup ne olmadığını. Yaşımdan bağımsız olarak…

Published by

Can Baysal

It is fortunate that I am not famous, as any biographer and or journalist would definitely have problems while gathering information on my background. What I am basically is a renaissance man in modern age with diverse areas of interest and some interconnected subjects of expertise mainly centered around ICT.

. TR MOL