Bunu ne açıklıkta yazmayı becerebileceğimi bilmiyorum. Bu noktada sorguladığım şey, ne benim ifade yeteneğim, ne de okuyanların anlama yeteneği. Kısmen iyi, büyük ölçüde kötü bir durumu anlatacağım ve sözünü edeceğim “kötü” gruba ben girmek istemediğim için kıvırmaya, kıvırmak işe yaramayacağı için de doğrudan gitmeye çalışıyorum. Sıkıntılı yani.
“Kötü” insanlar var çevrede. Sadece adını duyduğunuz birilerinden bahsetmiyorum, en son konuştuğunuz beş on kişiden ikisi ya da üçü olacak şekilde, çocuğunuzu emanet edecek kadar güvendiğiniz arkadaşınız olacak şekilde yakınınızda olan insanlardan bahsediyorum. Bu arada kötülük yapmak için kötü olanlardan da bahsetmiyorum. İyi olduklarına inanan, iyi niyetle hareket ettiğine şüphesi olmayanlardan bahsediyorum.
Bu insanlara, medeni davranışları, hal ve tavırları, yıllardan, ya da ortamdan ya da bağlantılarınızdan gelen hatırları, kredileri, imajları dolayısıyla iyi niyetle yaklaşma ihtiyacı duyuyorsunuz. Öte yandan da bu tür insanların genelde önemsemedikleri, küçük görüp duruma göre çevreyi de ikna ettikleri gerçekten iyi olan, gücü yettiğince iyi olan insanlar arada atlanabiliyor, görülmeyebiliyor, değersiz görülebiliyor. Burada bilince dair ilginç bir durum var. Kendindeki kötülüğün bilincine varmak insanı iyi olmaya götürüyor, kendindeki iyiliğin bilincine varmak daha kişiye, ortama göre değişken sonuçlara yol açıyor gibi duruyor.
Ben kendimi nerede gördüğüme hiç girmeyeceğim. Ama farkında olmamaktan utanç duyduğum iyilikteki insanları maskeleyen, iğrenç kötülükte insanlar tanıdığımı biliyorum.