Hayat basit bir döngü aslında, doğup, büyüyüp, ölüyor canlılar. Ortalama insan ömrü üzerinden bakarsak 53 milyon kcal kadar yiyecek, bundan çok daha fazla endüstriyel enerji tipleri tüketip, 3.5 kilo geldiğimiz dünyadan 70 kilo civarında gidiyoruz. Önemli olan o 53 milyon kcal karşılığı yiyeceğin gübreleşmiş hali dışında geride ne bıraktığımız son planda.
Geride ne bırakıyorum diye bakmayı seviyorum. Bu son zamanların, kenardan seyretmeyi bırakıp içine düştüğümüz felaketlerin, yaşımın büyümüş olmasının etkisi değil, eskiden de meraklısıydım geride ne bıraktığımın. Muhtemelen bir meslek hastalığı olduğunu düşünmek yanlış olmasa gerek. Geride kalan para veya malın bir anlamı, hele benim gibi ortada çocuk v.s. yokken, olmuyor. Yazdıklarım, ki edebi hedefi olmayan notlardan öteye değiller, bu site kapandıktan sonra uçup gidecekler. Zaten arşivlenmiş olsalar ne farkı olacak, birileri okumak için aramadıktan sonra. Hatıralar, dostlar, arkadaşlar, nasıl hesapladığımdan bağımsız olarak benden sonra 10 ile 50 yıl arasında peşimden gelecek ve yok olacaklar. Yayınlanmış ya da yayınlanacak kitabım yok, yayınlanmış kitaplarda da adım bir iki kere geçti o kadar. Bunlar için de benim yazdıklarımla ilgili argüman geçerli, birileri okumak için aramadıktan sonra kütüphaneler dolusu olsa bir şey ifade etmeyecek zaten.
Öte yandan mücadele ettiğimiz, uğraştığımız, peşinden koştuğumuz şeylerin bir yerden sonra önemi kalmıyor. Ben doğduğumda Almanya’da ortalama ömür beklentisi 70.55 ve Türkiye’de 51.68 yılmış. Bugün bu rakamlar 81.10 ve 79.10 olarak değişmiş. Yani Almanya’da doğup burada büyümüş biri olarak aslında beklentileri bugünlerde aşmışım. Ama yine bir meslek hastalığı olarak rakamların değişimine ve trende bakıyorum ve gördüklerim hoşuma gitmiyor. Tabii arkada dert edecek birini bırakmıyorken, dünyanın inanılmaz kötüye giden nüfus yapısını, sürdürülebilirlik v.s. konuları dert etmemek daha kolay belki ama bu da insan olmanın hastalığı; Başkalarını dert etmeden yaşamak ayıp, en azından ben öyle öğrendim büyürken.
Uzun vadeli olarak bakarsak, insanların dünyaya bıraktıkları tek şey çocukları. Orada da ciddi bir gerileme olmasına rağmen ömür beklentisinin uzamış olması dolayısıyla nüfus patlıyor. Dünya ortalaması 1950’de her kadının 5.05 çocuk doğurmasıymış, bu rakam 2.44’e gerilemiş durumda. Türkiye için durum daha da iyi, rakam 6.74’den 2.04’e gerilemiş. Tabii bu değişim olurken dünya nüfusu aynı dönemde 2.5 milyardan 7.5 milyara çıkmış. Yani kibarca söylemek gerekirse en çok miktarı artan ve en çok değeri düşen kaynağımız insanlar, ve bu durum içinde bulunduğumuz döngü ile bir süre daha bu şekilde devam edecek.
Byrada nedense “sadece Türkiye’de” dediğimiz, aslında dünya geneline yaygın saçmalıklar var. Nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulamamak bunların en başta geleni bence. Yoksa öldükleri gün arkalarından küfür edileceğini bilen insanlar neden bugün yüzlerine gülen, aslında tanımadıkları yabancıların onaylarına muhtaç hissederek yaşasınlar bütün dünyada.