Bugünlerde aslında önemli bir dönüm noktası yaşıyoruz. Konu basitçe seçim değil, ama geçen seçim belirgin bir işaret noktası oldu.
Ne kadarı tembellikten, ne kadarı değişiklik korkusundan bilmiyorum. Yıllarca okulda ve profesyonel hayatta sürekli gördüğüm bir şey var. Toplumumuz işleri ertelemek için bahane geliştirmekte yetenekli ve bu konu muhtemelen toplumsal uyumun en yüksek olduğu alan; Ramazan’da iş yapılmayacağına, bayramlarda ve öncesindeki ve sonrasındaki hafta iş yapılmayacağına, seçimlerin önlerindeki 3-6 aylık dönemle beraber “ne olacağını görelim bakalım” dönemi olduğuna dair mutabakat başka hiç bir konuda olmadığı kadar güçlü.
Ne yazık ki henüz atlatamadığımız bir bayram daha yolda olsa da ana fikir olarak yılbaşından beri biriktirdiğimiz iş yapmama bahanelerinin tamamına yakınını üst üste bitirdik. Dolayısıyla bir anda “bu iş niye yapılmıyor” sorusuna verecek konserve cevaplarımız toplumca çok zayıfladı, tükendi bile denebilir.
Buradan, yürümenin neden işe yaramadığına gelirsek; Bugün, derin düşüncelere dalmış şekilde epey bir yürüdüm. Hem kendi işlerimin, hem de toplum genelinde bizi etkileyen işlerin ne kadarı gerçekten sadece beklemedeydi, ne kadarı aslında yürüyemeyecek halde de bahanelerin arkasına saklanıyordu onu düşündüm. Ama ana fikir olarak düşündüğümle ve yürüdüğümle kaldım denebilir, ortada sonuç yok. Eh ben de düşünmeyi bahane edip 10 km.’den fazla yürüdüm, en azından sınırlı bir fayda sağlanmış oldu yani.
Belki düşünmesem, herkes gibi yapsam daha sağlıklı olacak, ama bunca zamandan sonra beynimin bazı kısımlarını lobotomi ile devreden çıkarmam lazım, o da çok akıllıca değil. Gerçekten kısa süre sonra nelerin tembellikten, nelerin gerçekten problemler aşılamadığından yürümediğini herkes kendi çevresinde ve biz toplumsal olarak mecburen göreceğiz. Bakalım resim nasıl çıkacak.