Bu sıralar gittikçe seyrek ve olabildiğince kısa yazıyorum. Bu çok bilinçli ya da amaçlı bir tercih değil. İnanılmaz şekilde depresyonda değilim, ortam şartlarını düşünürsek. Ama “bir şeyleri anlatmak” hele hele “detaylandırmak hayatın sırları hakkında yumurtladığım cevherleri” içimden gelmiyor. Sıkılıyorum ders verir gibi yazıları okumaktan, konuşmaları dinlemekten, dolayısıyla bunların benzerlerini yazmak, aynı sıkıcılıkta materyal üretmek de istemiyorum.
Şans eseri; Dün akşam iki arkadaşımla oturduk, memleketi kurtardık, çay, kola ve bira masasında. Amacımız ne “içmeden oturarak protestoda bulunmaktı” ne de “memleketi kurtarmak” aslında, masada rakı da olsa muhabbet aynı olurdu muhtemelen. Önemli olan şu; Konuşmaya, sohbete, lafı uzatıp dolaştırmaya gelince yetenek ve enerjim aslında yerinde. Yazarken çok daha kısa gidiyor olmamın arkasında sanırım işin “dökümantasyon” kısmı. Son derece ağır arşivci biri olarak, yaşadığımız günlerin yazılı hatıralarını saklamak istemiyorum, en azından detaylı olarak…
Umarım uzun uzun yazmanın güzel hissettirdiği günler gelir.