Beni ben yapan, tanımlayan şeyler neler diye bakıyorum. Babaannemin çiğ börekleri ve annemin kalıcı mutsuzluğu, Tatar kovulmuşluğu ve babamın sigaraları, işçi ailesiyle köyde büyüyen Istanbul’lu olmanın acısı, meslek lisesinde okuyup, bir sürü okulda dolaşıp Boğaziçi’nden bir diploma almanın garabeti aralarında gidip geliyorum.
İnsanlara özeniyorum bazen, tuttukları futbol takımı ya da futbol takımlarından da fanatikçe tuttukları siyasi oluşumlarla kendilerini tanımlıyorlar, sonra da beyinlerini ve kalplerini tatile gönderiyorlar. Ölünce de “sahibinden, az kullanılmış…” neyse işte.
Adım Can, memnun oldum. Diğer etiketleri dökeli çok oldu, Tekila oynuyor onlarla artık. İnsanın kendinden memnun olması ve kendinden memnun olamayacağı noktalarda da kendiyle barışıp gelişme yollarını araması lazım. Yoksa her ailede bir şekilde paşa dedeler bulunuyor. Gerçi bizde herkes ya ilmiye taifesindenmiş ya da ağır delikanlı, bir bana bulaşmamış sanki.
Dedelerimi görmedim, hatıralarını severim ama bana tek faydaları anne ve babamı hayata getirip yetiştirmiş olmaları. Onlara layık olmak isterdim, ama ne biri gibi fotoğrafımı okullarımdan birinde rektörlük binasına asacaklar, ne de diğeri gibi adım geçtikçe mahallenin serserileri “geliyor mu acaba” diye etrafa bakacaklar. Olacak olan elimden geleni ben olarak yapmak. Bunu kabullenemeyen insanları anlamaya çalışmayı ise bir süre önce bıraktım, daha kolay.