Geçenlerde yazmıştım bir sebeple, “insanı düşündüren arkadaş iyidir” diye. Bu (dün olmuş artık) akşam düşünmeme sebep olacak çok şeyler konuştuğumuz bir arkadaşımla oturduk. Yaşayanlar, yaşananlar, artık yaşamayanlar, yaşanamayan, yaşanamayacak ve hiç doğamamış olanlara kadar çok şeyler masadan geldi geçti. Öncelikle kulağı çınlayanlara: Kulak çınlamasının en iyi ilacı, masada ispat-ı vücut etmekten geçiyor. Hani söylemiş olayım.
Küçükken oyun olarak başlamış, hala devam eden bir alışkanlığım var; Düşünceden düşünceye, konudan konuya atlayarak günü, hayatı, yaşananları konuşulanları değerlendirip üzerinden geçerek eve yürüyordum, her fırsat bulduğumda yaptığım üzere. Yolda fon müziği olarak kulağımda olan, ama bir noktada düşüncelerimin etrafında dönmeye başladığı bir şey dinliyordum.
Parçayı bilmeyenler muhtemelen çoktur diye orijinal sahneyi koydum. Sanırım konunun çok etrafında dolanmak anlamlı olmayacak. Yemekte eski eşimle daha doğmadan konsere götürdüğümüz bebeğimizi anlatıyordum. Korkarım aşağı yukarı tek hatırası da o konser olan doğmamış bir çocuk olarak kaldı hayatımda. O zamandan beri hep merak ettim; Nasıl olurdu, neye benzerdi, hayata bakışımı ne kadar etkilerdi…. Bir sürü “acaba” işte. Bu sahneyi her seyrettiğimde, bu müziği her dinlediğimde sorularım kelebek olup uçuşuyor etrafımda.
Fark edenler olmuştur, çok fazla “sanırım” diye ifade ettiğim ya da bu anlama gelecek cümlem oluyor, konuşurken de yazarken de. Barker, bir seferinde özet olarak “You do not think so, you know so, thus you must say so…” diye ifade edilebilecek bir tirad atmıştı bu sebeple. Bu noktadan çıkarak, içimde şüphe olmayan, dolayısıyla net bir şekilde ifade edebileceğim bir şeyler var:
Hayat dediğimiz şey, sayılı nefesin sınırlı bir zamanda alınıp verilmesi ile geçip gidiyor. Ziyan etmemek lazım ne nefesleri, ne zamanı. Önümüzdeki örneklere bakınca, geriye bırakılan çocuklar mı hatıralar mı daha değerli sorusunun cevabı, aslında, hatıralar. Eğer bir insan çocuğu dolayısıyla iyi olarak anılıyorsa gittiği andan sonra, bu da sadece, kendi hatırasını güçlendiren bir çocuk yetiştirdiği için oluyor. Sürekli söylediğim bir şeyi de buna eklemek mümkün. Kiminle konuşsam, ya da kim benimle konuşsa, hayatımızdan bir memnuniyetsizlik hali ifade ediliyor. O beğenmediğimiz halleri yaşamamıza vesile olan insanlar da bu toplumun bireyleri ve çocukları.
Neyse büyük bir ozanın dediği üzere…
“There must be some way out of here,” said the joker to the thief “There’s too much confusion, I can’t get no relief Businessmen, they drink my wine, plowmen dig my earth None of them along the line know what any of it is worth” "No reason to get excited,” the thief, he kindly spoke “There are many here among us who feel that life is but a joke But you and I, we’ve been through that, and this is not our fate So let us not talk falsely now, the hour is getting late” All along the watchtower, princes kept the view While all the women came and went, barefoot servants, too Outside in the distance a wildcat did growl Two riders were approaching, the wind began to howl