İnsanlar sahip oldukları şeyleri unutmak konusunda çok başarılılar. Bu noktada genelde güzelliğin geçiciliğinden, harcanmayan paranın kimseye faydası olmadığında, kıymetli dostluklardan falan söz edilir. Benim derdim bunlarla değil.
Daha temel bir konu var ortada, insanlar ellerindeki bazı şeylerin, daha doğrusu ellerindeki her şeyin her an gidebileceğinden haberdar değil gibi yaşamayı seviyorlar. Bunun daha da acıklı bir sonucu olarak mutluluklarını kalıcı mülkiyetleri altında sandıkları olguların üzerine inşa ediyorlar. İşin ilginç tarafı, Türkiye’de yirmi kişiye bir (on kişiye kadar çıkan iddialar da var bu arada…) mülteci düşerken gözü bu kadar kapalı yaşamak büyük başarı sanırım.
Hayatı yaşamak yerine endişeleri yaşamak gerekmiyor. Ama hayatı yaşarken gerçeklerin farkında olmamaya çabalamanın da çok anlamı yok. Elimde olan şeylerden bana ait olan ve onun da her an tükenmesi mümkün olan tek şey zaman. Bunun kıymetini bilmek, gerçekten hayatı yaşamak varken, sadece anlamsız ve dayanaksız güvencelere dayanmak olsa olsa hayal kırıklıklarının boyunu uzatır, son aşamada. Demem o ki, zamandan başka kaybedecek bir şey yokken zamanı çok kolayca ve çok gereksiz şeylere harcıyoruz, özellikle de aslında kıymetsiz başka şeyleri korumak uğruna.