Bir gün bakıyorsun, nasihat almanın tek yolu “acaba hayatta olsa ne tavsiye ederdi” diye hayal etmene kalmış. Bir bakıyorsun, inanamıyorsun senin için taşıdığı yükleri bir teşekkür beklemeden ve görmeden sırtladığına. Bir gün defteri dürüp gidiyor, ve bakıyorsun hayatta adını duymadığın insanlar gelip sana babanı ve yaptıklarını anlatıyor, hiç tanımadığın bir adam daha yaşıyormuş aslında, her akşam sesini çıkarmadan sigarasını içen adamın vücudunda…
Ben babamı hep elinde sigarasıyla hatırlıyorum, o sigaralar bahanesi oldu bir gün. Hep derdi “sigara içenlerin yüzde bilmem kaçı ölüyormuş, içmeyenlerin hepsi ölüyor” diye. Haklıymış, ama haklı olduğunu anlayacak kadar büyüdüğümü göremedi işte…
Bu fotoğraf geçenlerde annemin eşyalarından çıktı, yanında babamın fotoğrafı olarak bu varmış. Ben doğmadan dört yıl önce Amsterdam’da, çocuksuz, dertsiz, mutlu ve elinde sigarasıyla…
Yirmi bir yıl olmuş, yirmi bir yıldır kendime üzülmeye devam ediyorum. Sonuçta babam hayatını doğru ve güzel yaşadı, bir tek eve kedi alamadığına çok dertlenirdi. Onun alamadığı kedilerin yerine ben alıyorum evime bu çatlakları artık… Tabii kediler hatırlamıyor insanları, biz hatırlıyoruz da bilmiyorum, bizi hatırlayan kalacak mı günün birinde.