İnsan olarak, hayatımızı aslında hatıralarda yaşıyoruz. “Şu an” temelde algılanması fiziksel olarak mümkün olmayan, bir anlamda mücerret bir kavram. Daha ötesi şu anı yakalamak ancak kazanılamayacak bir yarışın amacı olabilirken geçmişi hatırlamak insanın kendi hızında ve keyfinde yürütebileceği daha kontrollü bir aktivite.
Dolayısıyla ve bence, geçmiş ve hatıralar önemli şeyler. Bu konuda farklı görüşler olduğunu biliyorum.”Geçmişte takılı kalma” başta olmak üzere, hayatın yaşanmış değil de yaşanacak kısmına önem veren çok bakış, görüş ve laf var çevreden duyacağım, duyacağımız… Bence öyle değil.
Bu ara, Istanbul’un geçmişine fazla dönmeye başladım. Bunu aslında Halide hanım’ı yeniden okumaya başlamam tetikledi sanırım. Ama arkası da benzer minvalde gelip en sonunda konu Attila İlhan’a kadar bağlanınca, bu ara aklım Beyoğlu’nda çok zaman. Mesele Beyoğlu’nun nostaljisini yapmak ya da “biz gençken şöyleydi, böyleydi” demek değil. Her şeyden önemlisi buranın 1200’lerden bugüne taşıdığı tarihi, hatıraları unutmadan bastığı taşın, çiğnediği kaldırımın farkında olmak.
Özellikle “Beyoğlu’nda Türkçe dışında diller duymanın elemini” anlatanların neden söz ettiklerini acıklı şekilde bilmedikleri gibi bir durum var. Son 70 yılda Türkçe burada baskın dil halini aldı ve ona rağmen Beyoğlu çok dilli bir ortam olarak kaldı. Bu arada ne kötülüğü olabilir ki, daha demin eczanede iki tezgahtarın biri Rusça öteki Arapça konuşuyorlardı, beni İngilizce selamladılar, Türkçe devam ettik. Ne kaybettim, ekstra gülerken harcadığım bir iki kalori dışında…
Hatırlamak lazım, kimlerin nerelerde ne hayatlar, ne hayaller yaşadıklarını.
Ben kendi hayatımdan bir sürü güzel sahneyi burada yaşadım, onlardan da fazla, bir sürü kötü ve acıklı sahneyi de. Öyle ki demin düşünüyordum da, benim için önemi olan insanların, boyum pencerelere yetişmezken Tünel’le beni yukarı çıkarıp Japon Mağazası’na getiren annemden başlayarak, 3-5 istisna dışında, tamamıyla burada çok sayıda hatıram var.
Bir gün eski eşimi bekliyordum anıtın yanında. Eskilerden biri gördü beni, selamlaştık. Ne yaptığımı sordu, cevap verince “beni bıraktın ama insanları beklemeyi bırakamamışsın!” dedi. Gülerek ayrıldık fakat bazı bıçaklar derine saplanıyor…
Şehir değişiyor, Beyoğlu değişiyor, hepimiz değişiyoruz. Önemli olan elimizdekinin kıymetini bilmek. Bir iki sene önce buralara olan sevdasıyla meşhur birine “çok bozuldu” demiştim. Cevaben “yine de bizim” demişti özet olarak. Haklı gerçekten. Bana da Attila bey’in yanında, bir başka İzmirliden daha Beyoğlu öğrenen İstanbullu olmanın ayıbı kalsın…