Kalıcı bir bayram yazısı yazayım dedim. Bu da kalmayacak tabii de, hayal işte.
Kavramsal olarak Bayram’a inanırım, burada bir sıkıntı yok. Dini, sosyal, kültürel olarak insanların bir araya gelmek, mutlu olmak için ayırdıkları, beklentiye girdikleri bir zaman. Şahsi, toplumsal ve global olarak ise bayram edecek, şenlenecek, mutlu olacak bir ortam görmüyorum.
Şahsi kısmı belki en kolay açıklanabilir olan. Bir sürü, abi, abla dediğim kuzen var hala ama annem, babam, halam, ve diğer aile büyükleri gittiler. Babam, üstüne, Ramazan’ın son günü, bayram arifesinde bana dünyayı bırakıp gitti… Çocukluğumu hatırlatan bayramları sevsem ne olacak sevmesem ne olacak bu saatten sonra, ki sevmiyorum.
Toplumsal açıdan bakarsak, durum çok parlak görünmüyor bana uzun süredir. TRT zoruyla pompalanan “eski bayramlar” muhabbetine girmeyeceğim. Fakat bu günlerden beklenen toplumsal rol aslında çok belirgin; Uzaktaki aile üyeleri bir araya gelir, dargınlar barışır, çocuklar geleneklerin daha göz önünde olduğu bir ortam görürler v.s. v.s. Öte yandan tüketim toplumunun hakimiyetiyle çok yaygınlaşan bir “uzatılmış bayram tatilinde otellere, sahillere, oraya buraya gitmek” kavramı uzun süre hakimdi. Son dönemde de ekonomiyi getirdiğimiz durum itibarıyla garip bir “gizli, sessiz tatil” kavramı gelişti. E bunlar “Bayram” değil ki zaten. Sadece yılda iki kere, bahaneyle toplu tatil yapılan birer dönem haline gelmiş durumda, söz konusu zamanlar.
Global açıdan bakarsak durum daha kötü. Şu anda “mutlu ve islami” bir ortam nasıl olabilir, bir kısmının artık lafı bile edilmeyen bunca krizle, bilmiyorum. Bilmediğim şeyi de açıklama çalışmanın anlamı yok.
Neyse işte, bakın keyfinize…