“Hep söylediğimi” düşündüğüm ama bakınca pek de yazmadığım anlaşılan bir şey var. İnsanı düşündüren arkadaş iyidir. Ne yazık ki pek de bulunan bir şey değil bu. Benim şansım, ki çoğu insanın kendileri adına şanssızlık olarak değerlendireceğine eminim, ortalamadan fazla sayıda, düşündürme yeteneğine sahip insan tanıyor olmam. Normalde bu kadar kısa bir girizgâh sonrası ana fikre girmem lazım, ama bugün içimde biraz etraftan dolaşma isteği var.
“Çocuk” önemli bir şey. Çoğu insanın hayattaki tek (en azından farkında olmasalar da son planda tekilleşen…) amacı, motivasyon kaynağı çocukları. Bu noktanın aynı zamanda, bilinçli ya da bilinçsiz, çocuk sahibi olmak konusundaki ana motivasyon da olduğunu düşünüyorum. Doğal olarak hemen hemen her canlı türünün evrimsel olarak ayrılmaz parçası haline gelmiş “genetik mirasın bir sonraki nesle aktarılması” eğilimi var. Tanım gereği, genetik olarak ilerideki nesillere kopyalanma eğilimi olan özellikler baskın hale geliyor, bunların en temel olanı da “neslin devamı”… Ama bu ortak kimliğimizin, ya da toplumsal benliğin gayet ilkel bir parçası. Öte yandan insanların bilinç seviyelerindeki farklılaşma sonrası diğer canlılardan ayrıldıkları temel nokta da bu zaten. “Gelecek hakkında hayal kurabilme” yeteneği bizi insan yapan sayılı özellikten, şimdilik. Her ne kadar yiyecek, hayatta kalma mücadelesi gibi temel konularda geleceği düşünme yeteneği farelerde bile görülse de, soyut kavramların insan dışı canlılar tarafından da hayal edildiğiyle ilgili çok dolaylı bir iki işaret dışında bir delil duymadım henüz, varsa okumak isterim.
Böyle bir genelleşmiş yapıda çocuklar konusunda temel içgüdüler dışında benim ilgimi çeken iki nokta var. Bunlar da insanların çocuklarını ne kadar kendilerine benzer ama bağımsız yetiştirebildikleri ve bu noktadaki başarının hayatın diğer noktalarına ne kadar yansıdığı. Kısa süre önce edebiyatımızın ilginç, kıymetli ve PR’a ihtiyaç duymadan sevilen isimlerinden ikisi hakkında konuşuyorduk, bir arkadaşla. Bu kişilerden birini diğerine kıyasla daha çok sevdiğimi fark ettim. Aradan bir iki saat geçince anladığım şey şu oldu; Çocukları hakkında anlattıkları, onlara olan sevgisini nasıl reklamını yapmadan iliklerine kadar işlemiş şekilde yaşayıp hissettirdiği beni çok etkilemiş.
Bir çok arkadaşım, hala anlamadığım bir yoğunluk ve koordine edilmemiş bir koordinasyon içinde beni çocuk sahibi olmaya teşvik ediyorlar. Tabii burada hep aynı soru var cevap olarak; Eee, seninki nerede peki? Ben hiç bir zaman bütün faktörlerin doğru noktada olduğu bir senaryo bulamadım, yoksa konu temel bir isteksizlik değil. Belki “bütün faktörler” doğru hedef değildi. İlginçtir, bu noktada benimle paralel analiz modelleri kullanan iki kişi kendilerince iki farklı sonuca vardılar zamanında. Biri hemen, daha okuldayken yanlış hatırlamıyorsam, evlenip ilk fırsatta çocuk sahibi oldu. Öteki hayatı boyunca nefret ettiği “çocuk gürültüsünü” kendi evinde istemediğine karar verdi. Bana benzemeyen yollardan gelen, muhtemelen analizin ancak küçük kısmını mantıkla yapıp geri kalanını toplumsal kriterlerle götüren pek çok kişinin de benim gibi biraz git gel yapan bir şekilde “olsa mı olmasa mı” diye ortada kaldıklarını gördüm.
Tabii çocuk tek başına yapılmıyor. Partenogenez (ya kusura bakmayın, her şey Türkçe gitmiyor) Parthenogenesis henüz insanların becerebildiği bir şey değil. Geri dönüp partner olarak “muhtemel” gördüğüm kişilere bakıyorum da hepsi, bırakın adını vererek anlatmayı, temel anonim özelliklerini bile yazarsam canıma okurlar. Aslında belki de ortak noktaları bu; Bir iki anonim özelliklerini yazdığım anda çevremde herkesin “h…tir” diyerek telefona sarılacağı kadar nev-i şahsına münhasır insanlar hepsi. Belki de bunu aradım, buldum hep; Ama ne yazık ki o kadar toplumdan ayrılan insanlar pek de çocuk istemiyorlar. Eh ben de, düzene yenik düşen çocuklar istemediğim için düzene yenik düşen aşklarla yetindim sonunda.
Bu kadar çocuk meselesi nereden çıktı? Aslında basit bir yerden. Önemli bir arkadaşım var. Arkadaş olmanın tanımı da muhtemelen 20 yıl aradan sonra konuşmaya kaldığı yerden, cümle değilse bile paragraftan devam edebilmek. Bugün ad hoc da olsa bir buluşalım dedik, olmadı. Zaten systematic koordinasyon yapamayarak geçen hayatımda kurtuluş hep ad hoc yaklaşımlar olmuştur ama bugün tutmadı, colliding frames bizim işte ve hayatımızda yaygın bir durum. Hayatımda/tarihimde önemli yeri olup da çocuk sahibi olan az sayıda insandan olduğu için aklım o noktadayken, önce bir doğum gününde sonra da telefonda iki başka arkadaş daha “çocuk ……..” başlıklı konular açınca her şey üst üste geldi. Oluyor arada öyle tesadüfler. Yoksa ben de isterdim önemsiz konuları önemli gibi düşünmeyi, yazmayı. Bugün böyle. Becerip de buluşabilirsek, daha önemli şeyler yazarım belki haftaya.