COVID-19 salgınının üretim araçları hakkında gösterdiği ya da belirginleştirdiği bazı noktalar oldu benim için. Bunlar üzerine notlarım var. Kısa bir özet gerekirse, bazı noktalarda ayaklarımız toplumsal olarak yere basmak zorunda kaldı. Ama gördüğüm kadarıyla insanlık geneli olarak ayaklarımızı yere değdrmekten pek hoşlanmıyoruz, bakalım nerede patlayacak.
- Öncelikle mavi ve beyaz yaka işleri arasında ilginç bir ayrışma görünüyor. Bu ayrışmanın özellikle vurgulandığı noktalar oldu. Son yirmi yılda belli politik ve ekonomik sebeplerle pazarlanmaya çalışılan “aslında herkes çalışan, farklara aldırmayın” söylemi ve buna yönelik düzenleme ve değişiklikler vardı, genelde ve pek şaşırtıcı olmayan şekilde çalışanların aleyhine işleyen. Bir anda bazı çok belirgin ayrımlar çıktı ortaya ve bu “bir devrim” olmasa da gören gözler için uyanma vesilesi olabilir.
- Herşeyden önce mavi yakalıların vazgeçilmezliği çok belirgin şekilde görünür hal aldı. Eve servis yapan market dağıtım görevlisinden, elektrik dağıtımında görevli saha teknisyenine insanlar sahaya çıkamadıklarında ya da eskisinden dikkatli ve yavaş çalışmak zorunda kaldıklarında iş hayatından, günlük hayata her alanda ciddi sıkıntılar yaşandı, eksiklikler zorluklar aşılmak için ciddi mücadele edildi. Dev diye bildiğimiz şirketler bocaladılar. Öte yandan en azından pek çok beyaz yakalı bir anda işe gitmeseler, evden çalışır gibi yaparken yan gelip yatsalar da iş sonuçlarının çok değişmediğini gördüler, aksini umsalar da yönetici ve patronları da aynı şeyin farkında. Bu insanların en büyük şansı bu verimsizliği görüp raporlaması ve çözmesi gerekenlerin de büyük ölçüde beyaz yakalılardan oluşması
- Kimin mavi yakalı kimin beyaz yakalı olduğu çok belirginleşti. İş yerine ya da hizmet bölgesine fiilen gitmek, bir şeylere dokunmak, insanlarla yüzyüze gelmek zorundaysanız mavi yakalısınız, bu kadar basit. Şirket aracı tahsis edilmiş olmak, takım elbise giymek, ya da haftada 4-5 saati, son zamanlarda online da olsa, “havalı isimleri olan” periyodik toplantılarda geçirmek bu gerçeği değiştirmiyor. Son dört ayda “patron kaprisi” dışında bir sebeple evden çıkarak çalışmak zorunda kaldıysanız, ya modernleşememiş bir organizasyonda çalışıyorsunuz ya da mavi yakalısınız. Günaydın…
- Bir başka temel değişiklik ihtiyaç profillerinde oldu. Açıkçası bu konuda hala anlamadığım noktalar var ama belirgin bazı trendler var. En basitinden temel ihtiyaçların neler olduğunu hep beraber hatırlamak durumunda kaldık. İhtiyaçlar önceliklendi, kritiklerin yokluğunu hissettik. Mesela, un ve maya satışları patladı, ekmek satışında adet sınırlaması yapan ya da stok planlamasını tutturamayıp müşterilerini korkutan marketler oldu. Yine ilişkili bir konu olarak, evden çıkamayan insanların bir kısmında kıyafet ve ayakkabı alışverişi saplantısı gelişince psikolojik analizlere konu oldular.
- Her ne kadar Türkiye’de pek gündeme gelmese de Avrupa’da bazı ülkelerde ve özellikle Amerika’da tüketim mallarında “stoğa rağmen darlık” senaryoları yaşandı. En yaygın konuşulan örnekler olarak
- Tuvalet kağıdında; Toplu yaşanan mekanlara yapılan üretim daha düşük kaliteli ve düşük maliyetliyken, evlere yapılan üretimin daha kaliteli ve pahalı olması dolayısıyla bir anda tüketici grubu ürünlerde yokluk yaşandı.
- Çeşitli et ve sebze türlerinde; Üretim ve paketlemenin boyutları ve işleme metodu açısından büyük yüzdeyle toplu yaşam alanları ve lokantalara göre yapıldığı ortaya çıktı, stoğu geri çekip son kullanıcı formatında yeniden işlemek konusunda hala sıkıntılar yaşandığına dair haberler çıkıyor.
Son zamanlarda çok kullanılan bir kalıp vardı, “hayaller X gerçek Y” diye. Hayallerle gerçeğin ilişkisinin kopabileceğinin farkında olmak güzel, ama anlaşılan kabullenmek zor. Bayram bahanesiyle, hava ısındı diye gerçeklerden uzaklaşmak kolay, plajlarda gazinolarda. Ekonomi de bir noktada paranın hayali değerine dayanıyor, ama hayali üretim ve tüketim düzeni kolay patlayan bir yapı. Biz bunu defalarca yaşadık, Dünya genelinde neler olacağını bir iki sene içinde göreceğiz, farkında mısınız?