Son günlerde, genelde, nasıl hissettiğimin özetidir:
Verstand nur ihre Sprache nicht
Ich hab' es nicht bereut
Oh non rien de rien
Oh non je ne regrette rien
Bu konuda temel sıkıntı şu ki; Ne ben. durumu, toplumun bana açtığı yeri, tanımladığı rolü bu kadar problemli bir formda ifade etmek dışında bir yol bulabiliyorum, ne de benim ifade güçlüğüm toplumun umrunda.
Durumu, aslında karşılaştırılamayacak kadar daha güzel şekilde ifade eden biri var hayatımızda, tarihimizde:
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Neden benim ne hissettiğimin özeti, bu ufak mücevher olmuyor o zaman? Sanıyorum fark bariz aslında. Çektiği onca acıya rağmen mutluluğun, güzel günlerin geleceğine inancını ya da umudunu kaybetmemiş birinin duyguları, şu anki ortamın üzerimde bıraktığı etkiden uzak. Öte yandan başka biri şiirinde, şarkısında, Almanca’yla Fransızca’yı birleştirmek zorunda kaldıysa, zaten baştan konunun ciddi şekilde dağılmış olduğu ortada.
Tabii bir de yıllardır sürekli karıştırılan, kurcalanan, aslında canına okunan günlük hayatın dili konusu var. Bazılarında artık tembelliğimin zirveye vurduğu için tercüme etmeye bile çalışmadığım yazılar var bu blogda. Türkçe olanların ise ne kadarını önce İngilizce yazıp sonra tercüme ettim bilmiyorum. Daha ötesi asıl derdim bu konuyu konuşmak ama ciddi bir bıkkınlık üzerimde, aylardır etrafında döndüğüm halde üstüne gidemediğim bir sıkıntı bu konu. Çocuklar, bir sonraki nesil kopuyor kültürel olarak toplumdan, her seferinde bir küçük adımla…