İnsan hayatı hatıralardan oluşuyor. Şu anda içime çektiğim nefes verildiği anda bir hatıra haline geliyor ve muhtemelen en uzun süreli “şu an” da alıp verdiğimiz nefesler. Geri kalan herşey oradan gelen bir hatıra, buradan gelen bir çağrışım ve bunların birleşimi.
Çok alakasız bir şey ararken (sanırım çok zayıf bir hatıraymış, bir mikrofon aradığımı hatırlıyorum ama neden aradığım daha önemli şeylerin arasında uçup gitti bile) bu kitabı buldum, kütüphanenin en az el sürdüğüm raflarından birinde. O rafta ya hatırlamak istemediğim ya da hatırlamak için bir şeye ihtiyacım olmayan şeyler durur ve beni beklerler bir tesadüfle el atacağım güne, saate kadar. İşin, şu anda, garip gelen kısmı şu: Kapağı scan edip web’e konulacak şekilde hazırlarken, başka ellerde geçen çok uzun ve bende geçen kısa zamanda birikmiş sinek pisliklerini temizledim. Bir yandan da düşündüm, şimdi hayatta olsa ve bunu yaptığımı görse acaba neye gülerdi, ortalığı temiz göstermeye çalışmama mı, o pisliklerin en azından benim gözümde kitabın kıymetini arttırmasına rağmen bunu yapmama mı, yoksa aklıma bile gelmeyecek başka bir şeye mi?
Hatıralar işte; Bir kısmı hemen uçup giderken bir kısmı kitap olup yerleşiyor hayatıma, daha da ötesi yaşanmamışları bile hatıra kılığında karşıma çıkarıyor. Hatırlandığınız sürece hayattasınız. Unutulduysanız, nefes alıp vermek yaşadığınız anlamına gelmiyor.