Bunu geçen sene yazmışım. O sıralar kendimi daha rahat ifade edebiliyormuşum.
Belki hepimiz iddia ettiğimiz, sandığımız insanlar olsak hayat daha kolay olacaktı. Gecenin başından beri yazıp siliyorum, bakalım bu kalacak mı? Ama Tunçay’ı tanımayan solcudan, Atsız’ı tanımayan sağcıdan, Meriç’i tanımayan entelektüelden, Türkçe yazamayan faşistten, proletaryayı aşağılayan devrimciden tiksinti bastı. Mikro kredi hakkında tartışmak yerine kimin ne makyaj yaptığına takılan feministe hiç dokunmamak lazım, ama uyumadığıma verin isterseniz.
Fakat her tarafımız böyle, Lüfer sevmeyen Istanbul yerlisinden, dedikodusunun yapılmasını sevmeyen dedikoducuya kadar her tür garabet etrafımızdayken, neyin normal olmasını bekliyorum onu da bilmiyorum.
Öte yandan hayat çok zorlaşsa da, hala geçerli garip bir ümit ışığı gördüm bugün. Anlaşılan toplumsal boyutta hayata geçirilebilecek saçmalık senaryoları sınırlı sayıda ki, son zamanda gördüğüm şeylerin önemli kısmına “ben bunu daha önce de gördüm”, bir kısmına da “ben bunu daha önce okumuştum” demeye başladım. Bazen gözümden kaçanları da başkaları hatırlatıyor. Bir iki gün önce, ahlaken düşük olduğunu bir ara kimseye anlatamadığım toplumsal figürlerimizden biri ciddi boyutta saçmaladı. Detayları uzun hikaye… Hakkında bir yorum gördüm “dedesinden gördüğünü yapıyor” diye. Düşündüm de doğru. Dedesinin de ahlaksızlığını insanlar uzun süre kabul etmeyip, sonra da “çok şaşırmışlardı…”
Neyse, başka bir tekrarlayan olayla uğraştım bugün. İki yıldır yapmamışım, kitap sayımı yaptım. Sadece 14 tane artmış görünüyor, imkanı yok. Dışarı verdiysem yedi ya da sekiz kitap verdim, tabii hiç biri geri gelmedi, ama bir sıkıntı var. Ya iki sayımdan birinde hata yaptım, ya da evde bir yerlerde açılmamış kitap kolisi, kutusu bir şey var. Eski eve geri taşınacağım neredeyse, hala açılmamış paketler var sağda solda. Üfff. Tabii aklıma gelmişken; Arkadaşlar, siz kendinizi bilirsiniz, hediyeler kalsın da, ödünç verdiğim kitapları geri rica edeyim artık!!!