Kendini ifade etmenin zorluğu üzerine

“Ben” diye başlamayan ve bitmeyen cümleler kurmak lazım, kendini ifade ederken. Aslında “biz” diye de girmek ya da çıkmak konuya çok marifet değil. Marifetin ne olduğu tartışılır ama ne olmadığını görüp anlatmak daha kolay. Zaten kendini ifade etmenin en sıkıntılı kısmı da burada…

Her ne kadar aksi iddia edilse de, her ne kadar insanlar basma kalıp “doğru” formlarına girmek umuduyla aksine gitmeye çalışsalar da insan aklı öncelikle probleme odaklanıyor, çözüme değil. “Kendine çözüm arayan problem” diye bir laf yok ama “Kendine problem arayan çözüm” diye var. Neden? Çünkü bir problemi görüp oradan çözüme gitmek insan aklının doğal akışı, aksi ise hakkında atasözü ürettirecek tersine bir yaklaşım. Şimdi; Probleme odaklanmaya şartlanmış insan aklı, kendine bakınca ise sadece güzel, olumlu şeyleri görmeye, problemleri, çirkilikleri, sorunları göz ardı etmeye eğilimli. Annem’den küçükken çok duydum “Kargaya yavrusu pamuk gibi görünürmüş” diye. Çocukken tipim daha güzeldi ergenlik sonrası halime göre, muhtemelen çok huysuzdum ki habire bu laf su üstüne çıkıyordu… Bu iki temelde çelişkili yaklaşım, yani normalde problem odaklı olmak, en azından çözüme problemden giden bir yapıda olmak ve öte yandan kendinde problem görmeme eğiliminde olmak, kişinin kendine bakışını objektiflikten uzak ve verimsiz hale getiriyor. Eh, programlamada çok kullanılan bir laf vardır “Garbage in, Garbage out” diye. Kendini düzgün gözlemleyemezsen, nasıl düzgün ifade edeceksin?

Benden kaynaklanmayan (!) bir başka problem de önemli tabii. Çok anlatmışımdır. İlk ve orta okul, lise ve iki üniversitedeki Türkçe, Kompozisyon, Dil Bilgisi v.s. derslerin sonunda iki satır mektup yazmaktan aciz haldeyken, asıl işi bana İngilizce öğretmek olması gereken Bill Barker’ın dersleri sayesinde Türkçe birşeyler yazmayı becerecek hale geldim. Eğitim sistemimiz eskiden berbattı, şimdi ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

Açıkçası çok isterdim, güzel günlerden ya da umut dolu yarınlardan söz etmeyi, hele kendimi anlattığım bir yazıda. Ya da o kadar güzel sözlerim yoksa, en azından çözümler ve/veya kendi dışımda kabahatliler öne sürmeyi. Hiç birini yapmak mümkün görünmüyor bugünlerde. Depresyonda ya da umutsuzluk batağında değilim. Eninde sonunda bir şeylerin “daha iyiye doğru” gideceğini biliyorum. Ama ne zamanlama hakkında spekülasyon yapabiliyorum, ne de “öyle bir noktadayız ki, işler ancak daha iyiye gidebilir” bulunmak için güzel bir nokta.

Bu açıdan bakınca, “kendimi anlatmak” da daha çok, unutmaktansa hatırlamanın daha iyi/faydalı olabileceği bazı notları ortalık yere yazmak anlamına geliyor bu aralar. Yoksa yazacak çok şey var, mantıklı düşünmeyi öğrenmek ve kullanmakla, toplumsal “mantık” cehaletinden başlayıp, matematiğin tek başına düşünce oluşturmak için yetersizliğine kadar. Ya da bugünlerde önüne gelenin modaya uyup Dunning-Kruger Effect ile “kendileri ve kendileri gibi düşünenler dışında”  herkesi cehaletle suçlamasından başlayıp, evinde iki tane kitap olmayanların kültür/eğitim/kitap/bilgi/terbiye/ahlak/medeniyet hakkında akıllarına geleni sıktıklarına kadar çok hikaye var, “ben”‘i anlatmak için masaya gelebilecek.

Neyse iyi geceler, nasılsa uyuyoruz toplumca, ara sıra yatakta da olabilir.

Published by

Can Baysal

It is fortunate that I am not famous, as any biographer and or journalist would definitely have problems while gathering information on my background. What I am basically is a renaissance man in modern age with diverse areas of interest and some interconnected subjects of expertise mainly centered around ICT.

. TR MOL